9 Mart 2012 Cuma

Kitap Eleştirisi - Röportaj: Murat Meriç ile kitabı "Pop Dedik" üzerine röportaj (Gülşen İşeri, Birgün Gazetesi, 23 Mayıs 2006)

"Pop müzik ciddi bir iştir"

Radyo, televizyon ve bar programlarıyla, dergilere ve gazetelere yazdığı yazılarla son günlerde adından sıkça söz ettiren Murat Meriç, son kitabı Pop Dedik'te, 'Donizetti Paşa'dan Peruz Hanım'a, Burçak 'Tarla-sı'ndan 'Kıl oldum Abi'ye, 'Erol Büyükburç'dan 'Sezen Aksu'ya akla gelebilecek her türlü isme, şarkıya değinirken meselenin sosyal arka planına bakmayı da ihmal etmiyor. Müziğin geniş bir çerçeveyle ele alındığı kitap, pop müziğin yalnızca popüler şarkı müziği anlamına gelmediğini, pop müziğin seyrinin toplumsal tarihimizi hatırlamak adına bize önemli veriler de sunabileceğini hatırlatıyor. Müzikteki kavram kargaşasının da altını çizen Murat Meriç'le 'pop dedik' üzerinden müzik üzerine kısa bir yolculuk yaptık.


Kitabınızın amacı 6o'Iı, 70'li yılların pop müziğini günümüze yansıtmak mıydı?Aslında derdim pop müziğinin tarihini anlatmaktı. Türkiye'de, şu an pop müzik dene bir şey var. 90'larda patlamış gibi gözüküyor pop müzik, oysa 6o'lı ve 70'li yıllarda bugünü çok çok aşan işler yapılmış. Ben biraz buna dikkat çekmek istedim. Zaten geçmiş dönemlerde Türkçe sözlü hafif batı müziği denilirken artık pop deniliyor. Bu söylem popa evrildi. İşte ben bu evrim nasıl oldu ona bakmaya çalıştım.


Kitapta dikkat çeken bölümlerden biri de Anadolu pop başlığını taşıyor...Anadolu pop sahtekâr bir müzik gibi geliyor bana. Çünkü, ortaya çıkış amacıyla sonraki seyri arasında çok bağlantı yok. Anadolu pop aslında bir deneme sonucu ortaya çıkmış bir şey. 1964'de Türkiye, Yugoslavya'da yapılan Balkan Melodileri Fes-tivali'ne katılıyor. Bunların hemen öncesinde nasıl bir şey yapabiliriz gibisinden insanlar bir araya geliyor. Çünkü ortada pop müzik denen şey var, Ruhi Su'dan türküler alınıyor, öğretiliyor ve Tülay German'la 'Burçak Tarlası' adlı çalışma yapılıyor. Bundan sonra başlıyor Anadolu pop çalışmaları. Başta sadece bir proje olsun diye oluşturulmuş fakat o kadar çok tutuyor ki artık herkes türkü söylemeye başlıyor.


Peki neden sahtekâr Anadolu popu?O dönemin müzik yapan insanları kolej öğrencileri. Hayatında Anadolu'ya gitmemiş, Anadolu'yu görmemiş, İstanbul'da Kadıköy'de doğmuş büyümüş... Bu insanlar türkü söylemeye başlıyor. Söyledikleri türkülerde hep aynı türküler. Anadolu pop külliyatı var mesela 1964'te burçak tarlası ile başlıyor. 65'de Hürriyet'in Altın Mikrofon yarışmasıyla hızlanıyor. 70'lere doğru tekrar Türkçe sözlü şarkılara dönüşene kadar herkes Anadolu pop söylüyordu. Mesela 'Niksar'ın fidanları' plak oluyor, herkes Niksar'ın fidanlarını söylüyor. Ya da 62'de Alpay tarafından 'Kara Tren'in plağı yapılıyor. 100 tane Anadolu pop söyleyenden söz etmek mümkün ama söylenen türkü sayısı yirmi. Onun için bana sahtekar gibi geliyor.


Bugün Anadolu pop var mı?Var diyorlar. Haluk Levent, Murat Göğebakan, Kıraç bir anlamda o dönemin devamı sayılacak insanlar. Ama Anadolu popunu bir müzik türü olarak algılamak ne kadar doğru bilmiyorum. Neyi Anadolu pop olarak sayacağız, Zülfü Li-vaneli'inin çalışmaları Anadolu pop mudur? Ya da Muzaffer Ak-gün'ün bir dönem batı enstrümanlarıyla yaptığı düzenlemeler Anadolu pop mudur? Çok karışık kavramalar. 60'lardaki anlamıyla Anadolu pop sona ermiş durumda.


70'li yıllarda bu müzik politikleşiyor da aynı zamanda...Ecevit'in umudumuz olduğu yıllar. Mavi gömlek beyaz güvercin... Kıbrıs harekatı yapılmış, Ecevit bir anda üste çıkmış. Hemen sonrasında sol durum başlıyor. Denizler asılmış ona karşı bir tepki hali var. Böyle şeyler varken umudumuz Ecevit'ti. Ve politik durum ortaya çıkıyor. O yıllar herkesin korktuğu, çok acılar çektik dediği yıllar pop müziği açısından hem kazanç hem de değil. Çünkü Cem Karaca, Selda ve Şanar Yurdatapan gibi insanlar sol çizgide müzik yapmaya başlıyorlar. Ve popta da bir çöküş yaşanıyor.


Ve politik müzikte giderek etkisini yitiriyor...

Pop müziğinin kurucusu ve yaratıcısı Şanar Yurdatapan yurtdışına gidiyor. 80 yılında birden bire kesilen bir şey var. Kimse bir şey yapamaz hale geliyor. Yani birisi lambayı söndürüyor ve karanlıkta kalıyoruz. Şanar Yurdatapan Melike Demirağ'la birlikte yurtdışına gidiyor. Kimileri koğuşturmaya uğruyor, yada hapishaneye giriyor. Arabesk furyası başlıyor. Sonra arabeske benzer pop türemeye başlıyor. Sezen Aksu'nun 'sen ağlama' türleri gibi. Sonrasında ortaya MFÖ çıkıyor ve bu furyaya son veriyor. Alternatif çalışmaların yolunu açan da MFÖ'dür. Sonra, Zülfü Livaneli'nin Ada albümü çok farklı bir yerdedir.


Kitapta değişim rüzgârlarından da söz edilmiş...Evet mesela Timur Selçuk'un televizyonda yaptığı bir açıklama bana tuhaf gelmişti. Çünkü benim tanıdığım Timur Selçuk başka bir şeydi. Orda gördüğüm Timur Selçuk başka bir şey. Bunları eleştirmek adına söylemiyorum. Timur Selçuk çok çok farklı dalda müzik yaparken, bu insan Atatürk'ten 'yavrum benim' diye söz edince şaşırmıştım.


Peki sizce müziği kişileştiriyor muyuz?Mesela Erol Büyükburç'u, boğa reklamında görüp dalga geçen bir kitle vardı, ama Erol Büyükburç Türkiye'de müziği yaratan insan. Bugün Tarkan neyse 1960'da Erol Büyükburç'da oydu. 30 yıl sonra Tarkan'a da güleceğiz belki... Hem geçmişe dönüp bakmak lazım, hem de bugünü değerlendirmek lazım. Sonuçta pop da ciddi bir şey. Herhangi bir şarkıcıyı sevmeyebilirsin ama bence önce müziğine bakmak ve fanatizmden de uzak durmak gerekir.



Bu hikâye burada bitmez
Kitaba baktığınızda, nelerin eksikliğini hissediyorsunuz ya da içiniz rahat mı?Evet içim rahat. Ama elbette eksiklikler var. Mesela politik müzikten söz etmiyorum bu kitapta ve bu bir eksiklik bence. Politik müzik benim başka bir kitabımın konusuydu. 1997'de yazmıştım. Yayınlamayı düşünüyordum ama sonra küstüm ben o kitaba ve rafta kaldı. Sadece politik şarkı söyleyen popçular diye bir yazı aldım bu kitaba ama o tarihin olmaması bir eksiklik bence. Ya da rock tarihinin olmaması. Türkiye'de rock nasıl başladı nasıl gelişti... Bütün kitabı okuduğunuzda bunu çıkartırsınız aslında. Ama rock başlıklı makale mutlaka olmalıydı. Caz var ama rock yok. Onun eksikliğini şimdi görüyorum. Hi-pop tarihi mesela... Ama pişman olduğum bir yazı yok. Ayrıca ikinci cildin hazırlanması için bir etken bu eksikler.


(Gülşen İşeri, Birgün Gazetesi, 23 Mayıs 2006)

Hiç yorum yok: